25 Kasım 2024 Pazartesi

2000 YILINDAN ÖNCE YAPILAN BİNALARA DİKKAT!

Jeoloji Mühendisleri Odası Kayseri İl Temsilcisi Bülent Üzeltürk, meydana gelen depremlerde 2000 yılından önce yapılan binalarda daha fazla yıkım gerçekleştiğini söyleyerek vatandaşları uyardı. Üzeltürk ayrıca, Ege Depremi’nde kırılan 40-50 kilometrelik fay hattına yeni bir gerilim yüklendiğini ve bu bölgelerde deprem beklemeye başladıklarını kaydetti.

İzmir’de yaşanan depremin ardından, uzmanlar eski binalarda riskin yüksek olduğunu vurguluyor. 2000 yılından önce yapılan binalara dikkat edilmesi gerektiğini belirten Jeoloji Mühendisleri Odası Kayseri İl Temsilcisi Bülent Üzeltürk birçok konuya dikkat çekti. Bülent Üzeltürk, ülkemizin yüzde 98’inin deprem kuşağında olduğunu belirterek yapılan araştırmalarda her 3 yılda bir ülkemizde yıkıcı bir deprem meydana geldiğini söyledi. 2000 yılı öncesi yapılan binalarda yıkımın daha fazla olduğunu ifade eden Üzeltürk, “Unutmayalım ki ülkemizin yüzde 98’i deprem bölgesi kuşağı içerisinde yer alıyor. En fazla deprem olan ülkelerden biri de biziz. Elimizdeki istatistiki verilere göre ortalama olarak her 3 yılda bir yıkıcı depremle karşılaşıyoruz. Geçmişten beri yapılan araştırmalar bize bunu gösteriyor. Bu da bize bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini anlatıyor. Kuzey Anadolu Fay Hattımız, Batı Anadolu’daki birçok fayımız, Doğu Anadolu Fay Hattımız, Kayseri’nin de içerisinde bulunduğu ve üzerinden geçen Ecemiş Fayı, hemen yakınımızda Sarız Fayı ondan sonra Malatya fayı bunlar hep aktif, diri dediğimiz yani deprem üretmeye hazır faylarımız. Bunların içerisinde tabi ki en büyük olanı Kuzey Anadolu Fay Hattı, daha sonra Doğu Anadolu Fay hattı ve Ege Bölgesi’ndeki diğer faylar sırasıyla yerlerini alıyorlar. En son yaşadığımız depremde maalesef merkez üssünden 60-70 kilometre uzakta olan İzmir’in bir ilçesi Bayraklı’da önemli yıkımlar oldu. Can kayıpları oldu. Bu da bize gösteriyor; ülkemiz bir deprem ülkesi ve bu ‘Depreme ne kadar hazırlıklıyız?’ sorusunu akıllara getiriyor. Bizim hep dile getirdiğimiz zemin ve bina ilişkisinin iyi kurulamaması, zeminin bina yapılırken göz ardı edilmesi. Yapılan binalardaki mühendislik hizmetlerinin özellikle 2000 öncesi yapılan binalardaki mühendislik hizmetlerinin çok zayıf olması. Son çıkan yönetmeliklere uyan binalarda yıkımın veya hasar görmenin çok az olurken 2000 öncesi yapılmış binalarda yıkımın ve hasarın oldukça fazla olduğunu görüyoruz. Bu da mühendislik hizmetlerinden yeteri kadar yararlanmamış binalar olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı.

Doğanın deprem, sel, heyelan gibi afet örneklerini gösterdiğini, bunları mühendislik hizmetiyle harmanlayarak afete dönüşmesinin engellenmesi gerektiğini vurgulayan Üzeltürk. “Depreme karşı gerekli önlemleri alarak can ve mal kaybının önüne geçilmesi gerekiyor. Bunlar da yeteri kadar mühendislik hizmetleri alınmasıyla can ve mal kayıplarının önüne geçilmesini sağlayabiliriz. Bunu İzmir depreminde de gördük. Yeteri kadar mühendislik hizmeti almayan binalar yıkılırken, hemen yanındaki binalar yıkılmadan hasarlı, az hasarlı ya da hiç hasar görmeden depremi atlattı ve bu şekilde can ve mal kaybını önlediğini gördük. Bu iki uç örnek bize yeteri kadar mühendislik hizmeti almamız gerektiğini, yaşam alanlarımızı mühendislik hizmetlerinden faydalanarak tasarlanması gerektiğini, zemin etütlerinin özellikle burada ilk sırada yer aldığını, zemin etütlerinden alınan değerlere göre üzerindeki binaların tasarlanması ve hesaplarının buna göre yapılması gerektiği gerçeğini bir kez daha ortaya koymuştur. Doğa bize birtakım verileri veriyor. İşte deprem, sel, heyelan gibi birtakım afetleri bize gösteriyor. Bizim yapmamız gereken aslında çok basit, doğanın bize verdiği bu kopyaları mühendislik hizmetleriyle harmanlayarak can ve mal kayıplarının önüne geçip, her depremin, her selin, her heyelanın bir afete dönüşmesini engellemekten başka yapacağımız bir şey yok. Doğaya rağmen değil doğa ile birlikte nasıl yaşamamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor. İşte bunun için de bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini hiç aklımızdan çıkarmadan gerekli tüm bilimsel ve mühendislik hizmetlerini alarak yaşam alanlarımızı tasarlamaktan başka güvenli tedbir yoktur. Bunun yanı sıra tabi ki deprem anında, öncesinde ve sonunda vatandaşların davranış şekilleri de deprem kadar önemli. Biz sadece deprem bölgelerinin yerlerini biliyoruz ancak dünyada hiçbir ülke depremin zamanını tam yerini önceden tespit edecek bilimsel çalışma ve yeterlilik yok” dedi.

Binanın altındaki yerlerin iş yerine dönüştürülürken yapılan tadilatların herhangi bir sarsıntıda binanın maksimum zarar görmesine neden olduğunun altını çizen Bülent Üzeltürk, “Binanın altlarında bazı yerler iş yerine dönüştürülürken yapılan birtakım tadilatlar oluyor. Binaların alt katların da özellikle. Taşıyıcı sistemlerindeki yapılan tadilatlar tabi ki binanın kolonlarından biriyle oynadığınız zaman diğerine daha fazla yük biniyor ve tasarlanmış yüklerin üzerine çıkmasına neden oluyor. Bu da binanın deprem anında veya bir sarsıntı anında maksimum hasarı görmesine neden oluyor” şeklinde konuştu.

“ÜLKEMİZDE İLK DEFA TSUNAMİYE RASTLANDI”
İzmir depreminin ardından yaşanan tsunami olayının ülkemizde ilk kez rastlandığını, beklenen bir durum olmadığı için de hazırlıksız yakalandığını aktaran Üzeltürk; “Ülkemizde ilk defa bir tsunamiye rastlandı. Tabi ki bu depremi üreten fayın karakteristiğiyle alakalı tsunaminin oluşup, oluşmaması ya da etkili olması. Son Ege Bölgesinde ki depremde bu fay karakteri çöküntü oluşturduğu için oluşan boşluğa önce deniz suyu doldu daha sonra bu boşluktaki deniz suyunun karaya doğru hareket etmesiyle tsunami gerçekleşti. Bu da çok kısa bir zamanda gerçekleştiği için zaten Türkiye’de tsunami çok beklenen bir olay olmadığından buna da biraz hazırlıksız yakalandık. Birde süre itibari ile suyun karaya vurması çok yakın olduğu için depremin merkez üssünün karaya çok hızlı ve çabuk oldu” dedi.

İzmir’de meydana gelen depremin fayın doğu ve batı ucuna iyeni gerilim yüklediğini, buralarda deprem beklediklerini ancak zamanını söylemenin zor olduğunu belirten Bülent Üzeltürk, “Hayvanların karakteristik tepkileri var. Bunlar bilimsel olarak da biliniyor. Bir de özellikle kaplıca sularındaki kimyasal değişimler ve görünümlerindeki değişimler, bunlar da bize depremin habercisi oluyor. Ancak son olan deprem Ege Denizi açıklarında olduğu için bunula ilgili karada çok fazla bir emare olduğunu düşünmüyorum. Depremin olabileceği noktaları tahmin edebiliyoruz. Bunu da örneğin son olan depremde doğu-batı doğrultulu olan bir faydı bu. Depremin kırıldığı 40-50 kilometrelik fay hattının hem doğu ucuna hem batı ucuna yeni bir gerilim yüklendi. İşte bu doğu ve batı ucu şu anda tehlikeli durumda, yeni gerilimler yüklendiği için, yeni stres noktaları oluştuğu için buralarda şimdi deprem beklemeye başlayacağız. Ama zamanı ve kesin alanını söylemek çok zor şu anki bilgilerimizle” diye konuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.