Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “2. Dünya Savaşı sırasında bütün yaşanan Yahudi soykırımını kendilerince özel bir paranteze alanlar bu defa hedef tahtasına Müslümanları yerleştirmişlerdir. Zihniyet aynı olunca sonuçların farklı çıkması mümkün değildir. Müslümanlara yönelik bu yeni ırkçılık, Batılıların kendileri tarafından İslamofobi adıyla yumuşatılmak istense de biz gerçekte yapılanın İslam düşmanlığı olduğunu gayet iyi biliyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 1. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu’na katıldı.
Sempozyumun insanlık ve İslam alemi için hayırlara vesile olması temennisinde bulunan Erdoğan, “Karşımızdaki meselenin İslamofobi yani İslam korkusu değil, düpedüz İslam düşmanlığı olduğunu söyleyerek sözlerime başlamak istiyorum. Batı başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde İslam düşmanlığı hastalığı tıpkı kanser hücresi gibi hızla yayılmaktadır. Tarih boyunca farklı dinlere mensup insanlar arasında rekabet, gerginlik hatta çok kanlı çatışmalar hep olmuştur. Anadolu’yu ve Kudüs’ü ele geçirme hülyasıyla ele geçirilen ve uzunca bir süre devam eden Haçlı Seferleri yol açtığı yıkımlarla dünya tarihinin seyrini değiştirmiştir. Osmanlı’nın Viyana kapılarına dayanan fetihleri sırasında bu çerçevede ne ecdadı ne bizi ne de torunlarımızı zan altında bırakacak hiçbir müessif hadiseye rastlanamaz” dedi.
Batı’nın Türklerin şahsında somutlaştırdığı Doğulu toplumlara karşı kibrini ve kinini oryantalizm kavramı adı altında koruduğunu söyleyen Erdoğan, “İşte bunun son örneklerinden biri de Avusturya başbakanlık binasına terörist İsrail’in bayrağını çekme durumunu ortaya koyuyorsa bunun nerelere vardığını anlamak mümkündür.
Çevremize baktığımızda yer yer kısmi başarılarına rastlayabileceğimiz bu yaklaşım içerdiği dini ve etnik ırkçılık sebebiyle geniş bir taban tutmakta, muvaffak olamamıştır. Bu başarısızlık İslam dünyasında bitip tükenmek bilmeyen dış müdahaleler, iç çatışmalar, derin ve kanlı hadiseler şeklinde kendini göstermiştir. Yakın tarihte İslam düşmanlığının yol açtığı acıların, Bosna’daki katliamların, Arakan’daki kıyımlara, halen Türkistan’dan Filistin’e pek çok yerde yaşanan trajedilere kadar sayısız örneği vardır” diye konuştu.
“AVRUPA’DA FRANSA’NIN BAŞINI ÇEKTİĞİ KİMİ ÜLKELER İSLAM’I KENDİ MEŞREPLERİNE GÖRE ŞEKİLLENDİRMEK İÇİN YOĞUN ÇABA İÇİNDEDİR”
Günümüzdeki İslam düşmanlığı dalgasının çok daha sinsi ve örtülü yöntemlerle yürütüldüğünü belirten Erdoğan, “Amerikan yönetiminin 11 Eylül saldırısı ardından başlattığı Müslümanları şeytanlaştırma stratejisi pek çok toplumun kültürel yapısında zaten var olan İslam düşmanlığı virüsünü tetikleyen bir işlev görmüştür. Bugün Avrupa’da Fransa’nın başını çektiği kimi ülkeler İslam’ı kendi meşreplerine göre şekillendirmek için yoğun çaba içindedir. Sanayi devriminin ardından kendi halklarıyla birlikte sömürgeleştirdikleri pek çok coğrafyanın doğal kaynağı alın teri ve kanı üzerinde güçlü bir güvenlik ve refah düzeni kuranlar 21. yüzyıla ciddi endişelerle girdiler” dedi.
“KENDİLERİNİ DÜNYADA SEÇKİN BİR KONUMA OTURTANLAR BUGÜN MÜSLÜMANLARA AİT HER TÜRLÜ SEMBOLÜ YASAKLAMA YARIŞINA GİRMİŞTİR”
Azalan nüfus artışı sebebiyle demografik tehditlerle karşı karşıya olan Batı ülkelerinin değişen küresel güç dengelerinin yol açtığı belirsizlikleri kendi kamuoylarını, faşist söylemlerle oyalayarak geçiştirmeye çalıştığını ifade eden Erdoğan, “Daha düne kadar marjinal kabul edilen kimi ırkçı akımların siyasetin merkezine yerleşmeleri Batının içine düştüğü bataklıktan kurtulmak yerine derine gömülmeyi tercih ettiğinin işaretidir.
Uzunca bir süre dini özgürlüklerin kalesi olarak kendilerini dünyada seçkin bir konuma oturtanlar bugün Müslümanlara ait her türlü sembolü yasaklama yarışına girmiştir. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e, Peygamber Efendimize (S.A.V), Müslüman kadınların ve erkeklerin kıyafetleri başta olmak üzere dini tercihlerini ifade eden sembollere yönelik saldırılar bizzat devletler tarafından himaye edilmekte dolayısıyla, desteklenmektedir” açıklamasında bulundu.
İstatistiklerin sorunun ulaştığı boyutu açıkça gösterdiğini ifade eden Erdoğan, Batı’da ırkçı ve İslam düşmanı saldırıların son 5 yıl içinde yüzde 250, bu saldırılarda hayatını kaybedenlerin oranının ise yüzde 700 arttığına dikkat çekti. Son 5 yıl içinde en büyük 5 AB ülkesinde sivil toplum kuruluşlarına 15 binin üzerinde İslam düşmanlığı hadisesi bildirildiğini söyleyen Erdoğan, “Avrupa’da mukim vatandaşlarımızı hedef alan bu saldırıların oranında maalesef geçen yıla göre yüzde 54 artış olmuştur. Bir süre öncesine kadar sadece göz yumulan sessiz kalınan, polisiye hadiseler seviyesinde tutularak dikkatlerden kaçırılan İslam düşmanlığı bütün bu faaliyetleri artık anayasalara ve kanunlara derç edilmeye başlanmıştır” ifadelerini kullandı.
Ülkeyi yönetme sorumluluğu yüklenen siyasi partilerle, polis teşkilatları başta olmak üzere tüm vatandaşların güvenliğini sağlamakla sorumlu kamu otoritelerinin adeta bir İslam düşmanlığı yarışına giriştiğini kaydeden Erdoğan, siyasetin ve kamu kurumlarının bu yönelimlerinin Batı ülkelerinde yaşayan demokrat insanlar arasında da İslam’a ve Müslümanlara karşı temelsiz bir önyargının gelişmesine yol açtığını belirterek şunları söyledi:
“Halbuki özgürlüklerin ortadan kalktığı bir yerde refahın da uzun süre varlığını sürdüremeyeceği gerçeğine sırtını dönenler aslında İslam’a değil kendi geleceklerine düşmanlık etmektedir. Şu gerçeğin, akıl ve vicdan sahibi herkes tarafından kabul edileceğine inanıyorum. Tarih boyunca İspanya’dan Almanya’ya kadar Yahudi düşmanlığı ayıbının mahcubiyetiyle dini ve etnik özgürlük pergelini olabildiğince açan Batı ülkeleri şimdi aksi istikamette hızla yol almaktadır. 2. Dünya Savaşı sırasında bütün yaşanan Yahudi soykırımını kendilerince özel bir paranteze alanlar bu defa hedef tahtasına Müslümanları yerleştirmişlerdir. Zihniyet aynı olunca sonuçların farklı çıkması mümkün değildir. Müslümanlara yönelik bu yeni ırkçılık, Batılıların kendileri tarafından İslamofobi adıyla yumuşatılmak istense de biz gerçekte yapılanın İslam düşmanlığı olduğunu gayet iyi biliyoruz. Önceleri İslam düşmanlığını İslami terör yaftası ile meşrulaştırmaya çalışanlar artık gelinen noktada hiçbir ayrım yapmadan tüm Müslümanları hedef almaktan kaçınmıyorlar. Çünkü mızrak çuvala sığmıyor.”
“Kendilerini kültürel olarak üstün görenler Müslümanlar başta olmak üzere diğer tüm grupları ötekileştirmekten imtina etmiyor” diyen Erdoğan, “Bu ötekine yüklenen olumsuz anlamların Batı’nın kendi iç meselelerini çözmekte zorlandıkça artmasının gerisindeki saikleri iyi değerlendirmek gerekiyor. Asırlar boyunca bizzat aydınlarını kullanarak kuşaklar boyunca kendi toplumlarını İslam’la özdeşleştirdikleri Türk korkusuyla yetiştiren Avrupa, böyle siyasi dağınıklığının yol açtığı sorunları saklamayı başarmıştı. Modern dönemde bu yaklaşımın kısmen devam etmesi derin hafızadaki iç kavga ve dış düşman travmalarının sürdüğüne işaret etmektedir” diye konuştu.
Salgınla beraber, siyasi ve ekonomik gücü kaybetme kaygısı derinleştikçe Avrupalıların dengesinin bozulduğunu söyleyen Erdoğan, “Modern Avrupalı kimliği daha doğrusu Avrupalı Birliği’ni dini ve kültürel fanatizmin dozunu artırarak koruma refleksinin yaygınlaşmasına yol açmaktadır. Soğuk savaş döneminde komünizm tehdidine karşı korunan bu Avrupalı kimliğinin yeni motivasyon aracı İslam düşmanlığı olarak şekillenmektedir. Hristiyanlık içinde varoluş amacını İslam düşmanlığı olarak belirleyen kimi akımların sahip oldukları siyasi ve ekonomik gücün katkısıyla giderek etkinlik kazanmalarını da bu çerçevede değerlendirebiliriz” diye konuştu.
Dünyadaki gelişmelerin Avrupa’nın sahip olduğu ekonomik zenginliği koruma ve güvenlik kaygılarının daha artıracak yönde ilerlediğini belirten Erdoğan, “Burada İslam düşmanlığının yükselmeyi sürdüreceği anlamına gelmektedir. Nitekim Batı medyasını yakından takip edenler Müslümanları terörist, İslam’ı terör dini olarak gösterme gayretlerinin arttığını göreceklerdir. Bizlerin siyasi alandaki karşılığı sürekli güçlenen İslamofobi daha doğru bir ifadeyle İslam düşmanlığı akımına karşı yeni ve daha etkili yaklaşımlar geliştirmemiz gerekiyor. Her şeyden önce dünyadaki yedi buçuk milyarı aşkın insanın her birine İslam’ın değil İslam düşmanlığının küresel bir tehdit olduğunu anlatmalıyız. Batı’nın bu tehdidin siyasi, sosyal, psikolojik, ekonomik boyutlarını tartışmak yerine ırkçı ve ayrımcı akımların etkisine girmesinin kolayına kaçmaktan başka bir şey değildir” şeklinde konuştu.
“Bunun kolay bir yol olmadığını elbette biliyoruz, Batıyı bir yana bıraktık. Kendi ülkemizde bile bu hastalığın çeşitli tezahürleri ile karşılaştığımız gerçeğini unutmamalıyız. Nüfusunun çok büyük bir bölümünü Müslümanların oluşturduğu bir ülkede ezana, camiye, başörtüsüne, dini ibadetlere tahammül edemeyenlere rastlıyoruz. Ülkemizde yıllardır süren laiklik tartmalarının gerisinde dini özgürlüklerin korunmasından ziyade yasaklanması niyetlerinin yol açtığı gerilimler vardır” diyen Erdoğan, “Devletle vatandaşını karşı karşıya getiren bu çarpık zihniyet, darbelerin en büyük bahanelerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Çok partili siyasi hayatımızın kara lekeleri olan 1960 ve 1980 darbeleri ile 28 Şubat müdahalesinin argümanlarına baktığımızda bu gerçeği hep birlikte görüyoruz, görebiliriz. Demek ki, İslam düşmanlığına karşı yürüteceğimiz mücadelenin stratejisini içeriği kapsayacak şekilde belirlememiz gerekiyor. Hiç şüphesiz, bu mücadelede üzerinde en çok durulması gereken unsurların başında medya gelmektedir” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, “İsrail’in Filistin şehirlerinde yol açtığı yıkımın ve gerçekleştirdiği katliamın üstünü örterken kendi hayat hakkını koruyan insanların direnişine terör yaftası yapıştırabilen bir medya düzeninde işimizin zor olduğu ortadır. Aynı durum ülkemiz için de geçerlidir” dedi.
Türkiye’nin terör örgütlerine karşı yürüttüğü bu mücadeleyi insan hakları ihlali kapsamına sokmaya çalışanların kendilerine yönelik, en küçük bir tehdide karşı sergilenen orantısız gücü olabildiğince yücelttiğini bildiren Erdoğan, “28 yıl önce 24 Mayıs 1993 tarihinde PKK tarafından Bingöl, Elazığ yolunca otobüslerinin önleri kesilerek alçakça şehit edilen 33 sivil ve silahsız askerimizi rahmetle yad ediyorum” ifadelerini kullandı.
“Bize düşen görev, elimizdeki tüm imkanları kullanarak gerçekleri dünyaya anlatmak için çalışmaktır” diyen Erdoğan, “Dünyanın her yerindeki vicdan sahibi siyasetçileri, aydınları, medya mensuplarını, bu arada kendi din adamlarımızı İslam düşmanlığı hastalığına karşı harekete geçirmemiz gerekiyor. Bu tehdide maruz kalan tüm toplumların ve ülkelerin bir araya gelerek uluslararası alanda güçlü bir iletişim ağı kurmaları şarttır. İnsanlığın tamamının huzuru ve güvenliği için hayati öneme sahip, İslam düşmanlığının önüne geçilmesi çabaları oluşturulacak ortak akıl mekanizmaları ile yürütülmelidir. Aksi takdirde çok vakit ve enerji harcandığı halde oldukça az neticenin alındığı, verimsiz bir tablo ile karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır” şeklinde konuştu.
Dünyadaki mültecilerin çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğunu söyleyen Erdoğan, “İç çatışmalarda en çok sefalet en çok Müslümanların arasında görülüyorsa öncelikle çözülmesi gerek birlik, beraberlik ve dayanışma sorunu var demektir. İslam Dünyası kendi arasında vahdeti tesis ettiğinde İslam düşmanlığına karşı verilecek mücadelenin kısa sürede neticeye ulaşması mümkündür. Aksi takdirde hep konuşulan hep tartışılan, ama işe yarar tek bir adımın bile atılamadığı mevcut kısır döngü hali sürüp gider. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumunun bu doğrultuda yeni bir dönemin başlangıcına vesile teşkil etmesini özellikle diliyorum. Sempozyuma fikirleriyle katkı verecek tüm bilim insanlarına, medya mensuplarına, katılımcılara bir kez daha teşekkür ediyorum” dedi.
Programda Erdoğan’a Osmanlı döneminde bir Yahudi’nin hükümdara sunduğu arzuhalin bir örneği hediye edildi.
ATO Congresium‘da düzenlenen programa Erdoğan’ın yanı sıra; Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin katıldı.