Kayseri Ticaret Odası eğitim faaliyetleri kapsamında “Türkiye’nin Varoluş Mücadelesi” konulu seminer düzenlendi. Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, “ Ulusal güvenlikte böylesine hassas bir süreçte siyasi partilerin ordumuzun arkasında demir yürek ve çelik bilek gibi durmayı başarabilmeleri son derece önem taşır.” dedi.
Kayseri Ticaret Odası eğitim faaliyetlerine bir yenisini daha ekleyerek Türkiye’nin terörle mücadelesini masaya yatırdı.
KTO Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Gülsoy’un moderatörlüğünde zoom üzerinden gerçekleştirilen programa konuşmacı olarak Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar katıldı.
Seminerin açılış konuşmasını yapan KTO Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Gülsoy, “Bin yıldır bu topraklardayız ve bundan sonra da bin yıldır da varlığımızı sürdürmek için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Birlikte güçlü olduğumuzu da tüm dünyaya gösteriyoruz” dedi.
“ŞEHİTLERİMİZ TERÖRLE MÜCADELEDE SON DERECE ÖNEMLİ GÖREVLER ÜSTLENMİŞTİ”
Seminerin konuşmacısı Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, sözlerine Tatvan’da meydana gelen helikopter kazasında şehit düşen askerlerimize taziyelerini ileterek başladı. Şehitlerimizin terörle mücadele son derece önemli görevler üstlendiğini belirten Ağar, “Osman Paşanın 15 Temmuz darbe girişimi sonrası neler yaptığını bilmiyoruz. Benim gördüğüm ve gözlemlediğim gerek devletimizin temel yapısında gerek silahlı kuvvetlerimiz başta olmak üzere güvenlik birimlerimizde büyük hassasiyetler oluştu. TSK’yı yöneten kurmay kadronun yüzde 73’ü general kadrosunun ise yarısından fazlası ihraç edildi. İşte bu dönemde bu saygın komutanlarımız son derece ağır yükler üstlendiler ve sorumluluk aldılar. Osman Paşa son derece önemli bir rol üstlendi. Ortaya koyduğu hizmetleri karşılığında Elazığ Kolordu Komutanlığına atandı. Oradaki görevi sırasında hepimizin bildiği gibi şehit düştü. Hepsinin ruhu şad olsun.” dedi.
“SİYASİ PARTİLER ORDUMUZUN ARKASINDA ÇELİK BİLEK GİBİ DURMALI”
Ağar, Türkiye’nin en büyük zafiyetinin ulusal güvenlik ve varoluş meselesi olduğunun altını çizerek, “ Böylesine hassas bir süreçte siyasi karar vericilerimizin, siyasi partilerimizin hangisi olursa olsun bu ulusal güvenlik meselelerinde büyük bir hassasiyet üretmesi kendi siyasi kavgalarını sonuna kadar yaparlarken konu ulusal güvenlik olduğu zaman ordunun yapmış olduğu mücadelenin arkasında demir yürek ve çelik bilek gibi durmayı başarabilmeleri son derece önem taşır. Bunu yapamazsak açıkçası istismar ederler. İstihbarat servisleri bu konularda böyle çalışır. Böyle bir hassasiyet ikliminde sizin hassasiyetlerinizi kaşırlar. İç istikrarsızlık adına eğer hassasiyetiniz yoksa hassasiyet yaratır, yarattıkları hassasiyeti kaşırlar. Bu oyunu çok oynarlar, oynuyorlar da. Bu açıdan toplumsal hatalarımızdan da ders çıkartarak ve öz eleştiri yaparak Bizim evlatlarımızı çalıp bize karşı silah olarak kullandıkları için FETÖ, PKK, DEAŞ ve yasa dışı sol örgütlere çok kızıyoruz, kızmalıyız da. Bu son derece önemli öfke. Haklıyız. Biz nasıl ve neden kendi evlatlarımızın FETÖ ve PKK başta terör örgütleri tarafından çalınıp bize karşı silah olarak kullanılmalarına müsaade ediyoruz. Biz nerede hata yapıyoruz. Son dönemde terör örgütlerinin en çok istismar ettiği alan ekonomik anlamda yaşanan zafiyet ve açlık. Dışarının bize karşı oynamış olduğu oyunları deşifre etme ve dış tehdit konusunda hassasiyetlerimiz kabarık. Ama içerde yaşamış olduğumuz kirliliği deşifre etme konusunda son derece zayıf olduğumuzu itiraf etmeyelim. Bizim güçsüzlüğümüzün kökeninde içinde yaşamış olduğumuz kirlilik var.” ifadelerini kullandı.
“BU TÜRBÜLANSLI COĞRAFYADA YOLUMUZU BULURSAK SADECE KENDİMİZİ DEĞİL, İNSANLIĞI DA KURTARACAĞIZ”
Ağar, Osmanlı İmparatorluğundan örnek vererek “23 buçuk milyon kilometre karelik bir imparatorluğa ulaşmış bir güç nasıl can alıcı hatalar yaptı ki, biz filmin sonunda nasıl bir kurtuluş mücadelesi vermek zorunda kaldık. 780 bin kilometre karemizi kurtarabildik. Yaşanan hatalar neydi, tarihimize dair sorguya ihtiyaç var. Varlık adına ders çıkarmak ve aynı hataları yapmamak adına öz eleştiri yapmalıyız. Bir diğer taraftan FETÖ, PKK, DEAŞ ile mesele. Bizi bu örgütlere hapsettiler. Hele ki PKK’ya. 15 Temmuz darbe girişimine kadar da FETÖ’ye hapsolduk. 1978 yılında kurulan PKK’ya o günden bu güne bir terör örgütüne koskoca Türkiye Cumhuriyeti resmen hapsedilmiş. Dışımızda ve sınır ötemizde ne var, neler oluyor göremedik. Bu son derece türbülanslı coğrafyada yolumuzu doğru arar, yolumuzu doğru bulursak sadece kendimizi değil, insanlığı da kurtaracağız. Ama tek bir şartla ne için yapacağız, kime nasıl yapacağız. Hepimizin uluslararası jeopolitik arenada var olmaya yönelik bir arayışı var. Güçlü olmak, hükmetmek, idare etmek. Bunlar insana dair, insanların kurmuş olduğu devletlere dair son derece güzel düşünceler. Güçlü olalım, hükmedelim, bunun hem yetkisine hem de sorumluğunu sahip olalım ama ne için yapacağız. Biz ABD, AB, Rusya ve Çin gibi mi olacağız. Bunu niçin yapacağız. Hepsi çok güçlü ama bu işi yapamadılar. Neden ürettikleri gücü insanlık için değil, insanları yok etmek için kullandılar. İnsanlığı yok ederek kendi menfaatleri için kullandılar. İnsanlığın çivisinin çıkmasına sebebiyet verdiler. Kayserili tabiriyle, dünyanın dingili kırıldı, şaftı kaydı. Biz hangi tarafta yer alacağız. Gücü insanlığın iyiliği için mi, kendi menfaatlerimiz doğrultusunda mı kullanacağız. Bunun kararını şimdiden verirsek, başarılı olacağımıza inanıyorum” şeklinde konuştu.
“FETÖ, PKK-YPG, DEAŞ’DA BİZİM İÇİN ÇOK BÜYÜK FIRSAT VAR”
Hazreti Peygamberden sonra 1400 yıldır bünyenin irin biriktirdiğini belirten Abdullah Ağar, “ Bunlar FETÖ ve DEAŞ üzerinden neşteri dıştan değil, içeriden vurdular. 15 Temmuz’da FETÖ 2014 de DEAŞ Musul’dan neşter vurdu. Bünyenin biriktirdiği irin dışarı aktı. Bunları gördük. İslam dünyası meğerse irin biriktiriyormuş. Şimdi dışardaki irini değil, hala bünyenin içindeki irini görmemiz lazım. Karşımızda korkunç bir fotoğraf var. Müslümanlık iddiasındaki güç odakları, halklar, devletler birbirlerini zındık, kafir ilan ederek cihat ilan ettiler. Birbirlerini doğradılar ve dediler ki kendi tarafında olana şehit, öte tarafındakine leş, mundar neyse onun ismini taktılar. Müslümanlar Müslümana savaş ilan ettiler. Hani bizim dinimiz tevhit ve vahdet diniydi. 1400 yıla damgasını vurmuş Hz. Peygamberden sonra İslam’ın siyasallaşması, arap kültürü ve yayılmacılığına ve arapların içindeki çeşitli eksenlerine hizmet etmesiyle başlayan bu süreç bütün dünyayı aydınlatması gerekirken İslam’ın önünü kapatmış. İnanç menfaatlere hizmet etmeye başlamasıyla İslam kitleselleşememiş, bireyselleşmiş. Vahiy kültürü üreten kendisini kurtarmış ama toplum kurtulamamış. Görüyorsunuz işte paramparçayız. Batıyı suçlayalım. Sorun şurada Biz neden izin verdik. Adamlar geldiler bunu istismar ettiler. Adına dördüncü nesil savaş diye tanımlamış olduğumuz Ortadoğu coğrafyasında kan gövdeyi götürmesine sebebiyet veren savaşların kökeninde bu temel mesele var. “ diye konuştu.
2 buçuk saat süren seminerin ardından Kayseri Ticaret Odası tarafından seminere katılanlara katılım belgesi verildi.